Günü Gününe Nasıl Yazılır? Bir Filozofun Kaleminden
Varlığın Harflerle Buluştuğu Nokta
Bir kelimenin yazılışı, bazen bir varlığın anlamını belirler. “Günü gününe” ifadesi de bu türden bir varlıktır; hem dilin yüzeyinde basit bir kullanım olarak görünür hem de anlamın derinliğinde bir düzeni, bir farkındalığı temsil eder. Türk Dil Kurumu’na göre doğru yazımı “günü gününe” şeklindedir. Ancak bu teknik bilgi, yalnızca bir dilbilgisi kuralı değildir; aynı zamanda bir zaman bilincinin ifadesidir.
Etik Bir Perspektiften: Dürüstlük Zamanla İmtihan Olur
Etik açıdan bakıldığında, “günü gününe” olmak bir dürüstlük meselesidir. Bir insanın yaşamındaki tutarlılık, sözlerini ve eylemlerini “günü gününe” sürdürüp sürdürmemesiyle ölçülür. Her günün hakkını vermek, erdemli bir yaşamın sessiz ama köklü çağrısıdır. Bu noktada, Sokrates’in “sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez” sözünü hatırlamak gerekir. Zira kendini sorgulamak, günü gününe yaşamaktır; geçmişte oyalanmadan, geleceğe kaçmadan.
Bir soru bırakmak gerekir burada: “Gerçekten her günümüzü, farkında olarak mı yaşıyoruz; yoksa günler bizi mi yaşıyor?”
Epistemoloji: Bilginin Zamanla İlişkisi
Bilgi felsefesi açısından “günü gününe” yazmak, bilginin tazeliğini koruma çabasıdır. Bir bilgiyi ertelerseniz, onun doğruluğunu yitirirsiniz. Çünkü bilgi, tıpkı zaman gibi akışkandır. Günü gününe yazmak; bilginin, düşüncenin, duygunun donmadan aktarılması anlamına gelir.
Epistemolojik olarak, her kelime bir “şimdi”de doğar. O an yazılmadığında, artık aynı bilgi değildir; çünkü siz de artık aynı kişi değilsiniz. Bu nedenle “günü gününe” yazmak, bir tür entelektüel dürüstlüktür. Yazıyı ertelemek, gerçeği ertelemektir.
Ontolojik Açıdan: Zamanın Varlığı ve Varlığın Zamanı
Ontoloji bize şunu sorar: “Zaman var mıdır, yoksa biz mi zamanı yaratırız?”
Bu soru, “günü gününe” ifadesinde gizlidir. Çünkü her “gün”, varlığın bir biçimidir; her “gününe”, varlığın sürekliliğini anlatır. Heidegger’in “varlık zamanla anlaşılır” düşüncesi burada yankılanır. “Günü gününe” yaşamak, varlığın kendisini zaman içinde inşa etmesidir.
Bir insan, “günü gününe” yaşadığında, kendisiyle barışır. Zira geçmişin yüküyle değil, şimdi’nin hakikatiyle yaşar. Ontolojik olarak bu, varoluşun en saf hâlidir: an’da var olmak.
Dil Felsefesi Boyutu: Yazım Bir Etik Eylemdir
Dil felsefesi açısından, doğru yazım bir etik tercihtir. TDK’nın belirttiği biçimiyle “günü gününe” demek, yalnızca gramer açısından doğru olmak değildir; aynı zamanda dile karşı sorumluluk bilincidir. Dilin kurallarına saygı göstermek, düşünceye saygı göstermektir. Çünkü düşünce, dilin evinde yaşar.
Yanlış yazmak, yalnızca bir imla hatası değildir; düşüncenin özensizliğidir. Bu nedenle, doğru yazım bir düşünsel disiplindir.
Yaşamak mı, Yazmak mı?
Bir gün, belki de tüm bu felsefi düşünceler arasında en sade olan şudur: “Günü gününe yazmak, aslında yaşamın kendisini yazmaktır.”
Her gün yazılmamış bir gün, yaşanmamış gibidir. Her kelime, bir günün izi; her cümle, bir varoluşun yankısıdır. “Günü gününe” yazmak, zamanla dost olmaktır — çünkü zamanın kendisi zaten biziz.
Düşünsel Sorularla Bitirelim
– Zamanı mı yaşıyoruz, yoksa zamanı mı yazıyoruz?
– Günü gününe yazmak, bizi gerçekten özgürleştirir mi?
– Yoksa zamanı kaydetmeye çalışırken, yaşamanın kendisini mi kaçırıyoruz?
Bu sorular, yalnızca dilin değil, insanın da kendine dönme çağrısıdır. “Günü gününe” doğru yazmak, belki de “kendini doğru yaşamak”tır.