İçeriğe geç

Çalgı sesi haram mıdır ?

Çalgı Sesi Haram mıdır?

İstanbul’da yaşıyorsan, çalgı sesiyle karşılaşmaman neredeyse imkânsız. Sabah metrobüste kulaklığından taşan bir şarkı, akşam eve dönerken alt geçitte keman çalan biri, hafta sonu parkta darbuka eşliğinde halay çeken bir grup… Ben 29 yaşında, bir sivil toplum kuruluşunda çalışan biri olarak bu sesleri sadece “müzik” olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir mesele olarak da duyuyorum. Ve sık sık şu soruya tosluyorum: Çalgı sesi haram mıdır?

Bu soru sadece bireysel bir inanç meselesi değil; toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet boyutları olan bir konu. Sokakta, işyerinde, toplu taşımada bu sorunun farklı insanları nasıl etkilediğini her gün gözlemliyorum.

Bir Soru, Birden Fazla Hayat

“Çalgı sesi haram mıdır?” sorusu genelde tek bir doğru cevabı varmış gibi soruluyor. Oysa bu soru, kimin sorduğuna ve nerede yaşadığına göre bambaşka anlamlar kazanıyor. Aynı soru, bir mahallede baskı aracına dönüşürken başka bir yerde sadece teorik bir tartışma olabiliyor.

Örneğin, çalıştığım STK’da bir kadın arkadaşım var. Müzik öğretmeni olmak istemiş ama ailesi “çalgı haram” tartışmalarını gerekçe göstererek buna sıcak bakmamış. Bugün başka bir iş yapıyor. Bir başka arkadaşım ise sokakta gitar çalıyor, kazandığı parayla hayatını sürdürüyor. Aynı soru, biri için hayallerin önüne konan bir duvar, diğeri için hayatta kalma aracı.

Toplumsal Cinsiyet: Kim Çalıyor, Kim Dinliyor?

Sokakta müzik yapanlara dikkat ettiğimde şunu fark ediyorum: Erkekler daha görünür. Kadınlar ise ya hiç yok ya da çok temkinli. Bunun bir nedeni güvenlik, bir nedeni de “yakışır mı?” sorusu. Çalgı sesi tartışmaları, özellikle kadınlar söz konusu olduğunda daha sertleşebiliyor.

Bir keresinde vapurda genç bir kadın ud çalıyordu. Yanımdaki yaşlı bir adam mırıldandı: “Kadına yakışıyor mu şimdi?” Aynı vapurda erkek biri bağlama çalsa, büyük ihtimalle “helal olsun” denecekti. İşte tam burada çalgı sesi haram mıdır sorusu, dini bir tartışmadan çıkıp toplumsal cinsiyet meselesine dönüşüyor.

Çeşitlilik: Kimin Müziği Makbul?

İstanbul çok sesli bir şehir. Kürtçe bir ezgi, Roman havası, Arapça bir ilahi, elektronik müzik… Ama her ses aynı şekilde kabul görmüyor. Bazı müzikler “kültür”, bazıları “gürültü”, bazıları ise doğrudan “sakıncalı” ilan ediliyor.

Bir gün iş çıkışı otobüste Roman bir grup keman ve klarnetle müzik yaptı. Otobüs ikiye bölündü. Bir grup keyifle dinledi, diğer grup “haram bu, susturun” diye bağırdı. İlginç olan şu: Aynı kişiler, bir düğünde saatlerce aynı müziği dinleyebiliyor. Demek ki mesele sadece çalgı değil, kimin çaldığı ve nerede çaldığı.

Sosyal Adalet: Sessizlik Kimin Hakkı?

Çalgı sesiyle ilgili yasaklar ve baskılar genelde en kırılgan grupları etkiliyor. Sokak müzisyenleri, gençler, göçmenler… Onlar için müzik bir ifade biçimi, bazen de tek gelir kaynağı. “Çalgı sesi haram” söylemi, bazı durumlarda bu insanların kamusal alandan dışlanmasına yol açabiliyor.

Bir belediye denetiminde tanık oldum. Sokakta flüt çalan genç bir göçmen uyarıldı, hatta tehdit edildi. Aynı sokakta kafeden son ses pop müzik geliyordu, kimse dönüp bakmadı. Burada sorulması gereken soru şu: Gerçekten ses mi rahatsız edici, yoksa sesi çıkaran kişi mi?

İnanç, Saygı ve Bir Arada Yaşamak

Elbette inançlara saygı önemli. Bazı insanlar için çalgı sesi gerçekten rahatsız edici olabilir. Ama kamusal alan dediğimiz yer, tek bir inanç ya da yaşam tarzına göre şekillenmiyor. İstanbul sokakları, farklı seslerin bir arada var olduğu yerler.

Benim için mesele şu noktada düğümleniyor: Birinin inancı, başkasının varoluşunu ne kadar sınırlayabilir? Çalgı sesi haram mıdır? sorusu, bu yüzden sadece fıkıh kitaplarında değil, otobüs duraklarında, iş yerlerinde, parklarda cevaplanıyor.

Günlük Hayattan Küçük Bir Sahne

Metroda kulaklığımı takmışım, müzik dinliyorum. Yanımda duran biri yüksek sesle telefonundan video açıyor, vaaz dinliyor. Kimse bir şey demiyor. Ama az ileride bir genç kemanını çıkarıp çalmaya başlasa, hemen müdahale geliyor. Bu çifte standart, beni her seferinde durup düşündürüyor.

Son Bir Düşünce

Çalgı sesi meselesi, aslında kimin sesi duyulmaya değer sorusuyla ilgili. Toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet açısından baktığımızda, bu tartışmanın tarafsız olmadığını görüyoruz. Ben sokakta yürürken duyduğum her sesi aynı yerden dinlemiyorum artık. Çünkü biliyorum ki bazı sesler sadece müzik değil, var olma mücadelesi.

Belki de asıl soru şu olmalı: Bir arada yaşarken birbirimizin sesine ne kadar tahammül edebiliyoruz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
ilbet giriş yap